23 Ekim 2022 Pazar

HASAN GİZLİ ABİMDEN ERZURUM İLE İLGİLİ BİR YAZI.

 BUGÜN VEFAT ETMİŞ OLAN HASAN GİZLİ ABİMDEN

ERZURUM İLE İLGİLİ BİR YAZI.
1990'lı yıllardı...Belki 1993, belki 1995.TRT Erzurum Bölge Müdürlüğünde muhabir olarak görev yapıyordum. Kış günü, gece boyunca karlar yağmıştı ama sonra yağış kesildi.Günlerden Cuma, güneş pırıl pırıl, çok tatlı bir hava...TRT'nin yakınlarındaki Köşk Camiine gitmek için çıktık, Cuma namazını kılmak üzere...Camiye geldik ama çok kalabalık ve insanlar dışarıya taşmış. Namaz kılacak yer yok, caminin bahçesi zaten küçük ve işin kötüsü organizasyon yok. Herkes başının çaresine bakmaya başladı. Erzurumluların bazıları tedbirli, ellerinde kartonla gelenler var. Vakit kısıtlı, az sonra hoca ezanı okuyacak...Biraz asap bozucu bir durum...Bir çatı altı yok, karın temizlendiği bir mekan yok, olsa da serip üzerinde namaz kılacağım birşeyim yok. İnancın güzelliğini yaşayacağım, ihlas ve huşu ile Allaha yöneleceğim ama ...İçimden Erzurumlulara, cami görevlilerine, kolayca basit tedbirler alabilecek ve bütün gün vakit namazlarını o camide kılan cemaate, basit bir organizasyonu gerçekleştirmekten aciz insanımıza kızıyorum...Artık huşu ile namaz yok, duygularım şöyle: (Madem camiye geldim, görevimi yapıp gideyim) Basit ve anlamsız bir öfke... Tam bu sırada cami avlusundaki bir bank gözüme çarptı. Pek sağlam olmadığı belli, üzeri karla kaplı ve bazı tahtaları eksik...Dişleri kırık tarak gibi ama eh artık ne yapalım...! Üzerine çıkıp cambazlık yapacağız, millet bu çözüme gülebilir, bazı bakışların üzerimde olduğunu hissediyorum. Aslında komik, bankın üzerine adeta tüneyerek namaz kılacağım. Bank, caddeden camiye çıkan üç- beş basamaklı ve oldukça dar bir merdivenin bahçeye ulaştığı yerde...Merdivende, orta taraflarında bir kadın var, hiç sesini çıkarmadan oturmuş. Ehram var üzerinde, hiçbir yeri gözükmüyor, öz anası görse tanıyacak değil...öylesine kapalı...başı önüne eğik. Dışarıda sadece dilenen bir el, daha doğrusu gelecek sadakayı bekleyen parmaklar var....Bankın üzerindeki karları kolayca temizledim. Ancak rutubet tahtalara işlemiş durumda...
(Yarabbi, inşallah düşmeden bu işi tamamlarım) diye içimden dua ediyorum çünkü bank tam olarak sabit değil, belki de tahtaların eksikliğinden dolayı biraz sallanıyor. Yani Erzurum tabiriyle 'möhkem' değil. Bir de tahtalara işlemiş rutubet...Üzerine çıktım ve daha niyet etmeden, namaza başlamadan, bir el bana doğru uzandı; yelek uzattı, merdivendeki insan...(Ağabeyi, al an buni ser.) Bir genç kız sesi...Aman Allahım...! Aman yarabbi ! Bu nasıl bir incelik, bu nasıl bir zerafet, bu nasıl bir yüce davranış, bu nice bir insanlıktır...Aman yarabbi, tövbe yarabbi...Duygularım zirvede, orada düşüp ölsem gücüme gitmez, ağlayacağım...Olmaz, millet yanlış anlar.Böylesine asil ve yürekten bir davranış, meleklerin bile aklına gelmez.Evet bu cümleyi beğendim, böylesine asil bir davranış, meleklerin bile aklına gelmez. Ehramın altında, sırtına giydiği, elde örülmüş gri, yün (kolsuz) yeleği bana seccade yapmam için verdi, uzattı. Utandım, alamadım (Abla sağol, hallettim.) dedim, bilinçsizce...('Abla' kelimesi, yaşından ötürü değil, saygımdan kullandığım bir kelimedir.) Bu nasıl rikkatli bir yürek, bu ne müşfik bir davranış...Benim anlayışıma göre, 'Erzurum bir sevdadır.' Nesi sevilir, dile getiremezsin, anlatamazsın. Bir duygudur, aşktır, anlatılmaz, yaşanır...İçimde barındırdığım kızgınlıktan, bazı kötü duygularımdan utandım, o kızın hareketiyle karşılaşınca...Benim durumum iyiydi, yüklü bir maaşım vardı, içimde bunca kötülükler barındırırken o dilenmeye muhtaç kız böyle davrandı ve utandım; yapmadığım, insanlardan esirgediğim iyiliklerden utandım...Yarabbi ne güzellikler yaratmışsın. Erzurum, işte o kızdı...Asaletin en küçük bir davranışla bile dışarıya yansıtılacağı, zerafet ve güzelliğin maddi imkanlarla olmayacağını gördüm, öğrendim. Erzurumlu Abla, bastığın toprağı öpüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder