TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT YUSUF KAYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT YUSUF KAYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Haziran 2021 Perşembe
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT YUSUF KAYA
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT YUSUF KAYA
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 03 HAZİRAN 1980
DOĞDUĞU YER:IĞDIR
MESLEĞİ: ÖĞRENCİ
Not: buradaki bilgiler, Mehmet Kavalcı
vasıtasıyla Recep Küçükizsiz'in yazısından tarafıma aktarılmıştır.
17 yaşındaydı. Liseyi takdirname
alarak bitirdikten sonra vatanına ve milletine olan hizmet aşkı, şanlı tarihe
olan sevgisi sebebiyle subay olmak istemişti. Bunun için de harp okulu
imtihanlarına girmiş, binlerce aday arasından sıyrılarak, okulu kazanan sayılı
kişilerden biri olmayı başarmıştı. Yusuf, bu başarısının sevincini kendisiyle
paylaşmak ve böylelikle de kendisini bir tür mükafatlandırmak isteyen
ağabeyinin daveti üzerine üç aylık turist vizesiyle Almanya’nın Hamburg şehrine
geldi. Misafir olarak bulunduğu bu yabancı memlekette hiç yalnızlık çekmiyordu.
Çünkü Hamburg Ülkü Ocağı’nda görevli olan ağabeyi aracılığı ile tanıştığı
Ülküdaşları, hemen çevresini sarmışlardı.
OLAY GÜNÜ:
Türkiye’den binlerce kilometre uzağa,
Almanya’ya gezmeye gelmişti. Ama şimdi, hastanede yatan yaralı bir arkadaşının
başında sabaha kadar nöbet tutmaktan geliyordu. Bu nasıl bir düşmanlıktı ki,
komünist militanlar Ülküdaşımızı hastanede de öldürebilirler endişesiyle
tedbirler alınıyor, devamlı başında nöbet tutuluyor, bir dakika bile yalnız
bırakılmıyordu. O da severek ve isteyerek koşmuştu nöbet tutmaya fakat hain
tuzakların buralarda kendisi için de kurulduğunu nereden bilecekti ki... Tam bu
sırada Yusuf’un karşısında birden bire genç bir şahıs belirdi. Ona, -Ayağa kalk
ve hemen dışarı çık dedi. Önce ne dediğini de, ne olduğunu da anlamadı Yusuf.
Daldığı fikirlerden sıyrılırken şaşkındı. “Bu da kim?” der gibi şöyle bir
baktı. Sonra da durumu kavrayıp yumruklarını sıkarak yerinden kalktı ve “defol
lan” diyerek karşısındakini kovdu. O genç dışarı çıkarken, olanları seyreden
yan masadaki birkaç Türk hemen Yusuf’un yanına gelip: -Aman kardeşim, bunlar
sana bir kötülük edecekler. Burada otur ve sakın dışarı çıkma, bunlar kalabalık
gelmişlerdir, dedi. Bütün vücudu çelik bir yay gibi gerilmişti Yusuf’un.
Kovduğu şahıs dışarı çıkıp arkadaşlarıyla konuştuktan sonra tekrar tekrar
yanına geliyor ve tehditli sözlerle onu dışarı çağırıyordu. Bu arada Yusuf,
kapının önünde durmuş kendisini gözetleyen birkaç kişiyi daha fark etti. İyice
gerilmişti sinirleri. Ani bir kararla, “Bunlar beni dövdüklerinde ellerine ne
geçecek, ne değişecek” diyerek ayağa kalktı. Hızla kapıya yöneldi. Daha dışarı
adımını atarken beraber üzerine kuduz köpekler gibi saldırdılar. Yusuf,
yamandı. Tuttuğunu yıkıyor, vurduğunu yere deviriyordu. Ama hepsi birden
tepesine çullanınca baş edemez oldu, ayağı kayıp yere düştü. Yerden kalkmaya
çabalarken komünist militanlardan biri belindeki silahı çıkarıp Yusuf’a kurşun
yağdırmaya başladı. Vücuduna beş kurşun isabet eden Yusuf, al kanlara boyandı.
Oracığa seriliverdi boylu boyunca. Mc. Donald’ın önü kavga sırasında tamamen
boşalmıştı. Komünist katiller süratle oradan kaçtılar. Yusuf, öylece kala
kalmıştı kaldırımın üstünde. Kimse yaklaşmaya cesaret edemediği gibi polis de
yoktu ortalıkta nedense. Halbuki bu olay başlayalı yarım saat olmuştu. Daha
sonra Yusuf’u yakındaki bir hastaneye kaldırdılar. Ottmarschen Hastanesi’nde
ilk müdahale yapıldığında Yusuf komaya girmişti. Şahadet şerbetini içeceği 3
Haziran’a kadar da komadan çıkmadı. “Onlara ölüler demeyiniz, onlar
diridirler.” Iğdır, Iğdır, ey serhat şehri Iğdır... Rahmi Ağbulut’ların, Ali
Aras’ların şehit düştüğü Iğdır... Senin ne kutlu toprağın var ki, bir civanın
da Almanya’da şehit oldu. Cenazesi günlerce morgda kaldı Yusuf’un. Çünkü o
yıllarda vatana cenaze nakli o kadar kolay değildi. Sonunda muameleler
tamamlandı ve tabutu büyük bir merasimle Hamburg dan uçağa verildi. Önce
Ankara’ya, oradan da Erzurum’a gitti. Erzurum Ülkü Ocakları’nın mensupları
otobüsle eşlik ettiler Yusuf’a, taa ana kucağı, baba ocağı Iğdır’a kadar... Her
yerde olduğu gibi Iğdır’da da sıkıyönetim vardı. Askeri, polisi, komünisti
hepsi bir olup Yusuf’u Iğdır’a sokmamak için ellerinden geleni yaptılar. Şehrin
girişinde bekleyen Sıkıyönetim görevlileri Yusuf’un cenazesini kaçırıp, gece
vakti bir dağ köyünün mezarlığına defnetmeye kalktı. Hem de gerekçe olarak
“şehrin huzurunu bozmamayı” göstererek. Fakat, ayrılır mı gönül candan... Iğdır
evladını istiyordu. Olaydan haberdar olan bütün inananlar Iğdır sokaklara
döküldü ve şehit Yusuf’un başka bir yere gasilsiz, namazsız defnedilmesine
engel oldular. O gece Yusuf, evlerinin yakınındaki bir caminin teneşirliğine
kondu. Yaz sıcakları başlamış ortalık cayır cayır yanıyordu. Lakin o gece ilahi
işaret tecelli etti. Hakk, şehidini rahmeti ile karşılamıştı. Sabaha kadar
yağmur yağdı. Yusuf, ertesi gün binlerce müslümanın dua ve tekbirleriyle
toprağa verildi. Yaşasaydı bugün Türk milletine hizmet eden ordumuzun şerefli
subaylarından biri olacağından şüphe etmediğimiz Yusuf, hayatının baharında bir
genç iken yitirilmişti. O, keskin bir zekaya sahip, aydın insan olmanın
zaruretini idrak etmiş, devamlı okuyup araştıran biriydi. Daha geldiği ilk
günlerde Hamburg’daki kütüphaneleri sormuş, soruşturmuş ve buralardan istifade
edebilmek için gidip kaydını bile yaptırmıştı. Ağabeyi vefatından sonra
masasının üzerinde onun henüz tamamlayamadığı bir şiirini buldu. SESLENİŞ
Yarınlar bizimdir bizim olacak Tanrının askeri milletim ancak Gökleri süsleyen
o mavi sancak Yine Bozkurt başlarıyla süslenmelidir.
ÜLKÜDAŞIMIZA
ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT:
ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN
BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)