ÜLKÜCÜ ŞEHİT ABDULLAH POLAT
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 23 ARALIK 1978
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: KAHRAMANMARAŞ
DOĞDUĞU YER:
MESLEĞİ:
Şehidimizi babası Mehmet Polat şöyle
anlatıyor:
“Abdullah’ım benim ikinci eşim Fatma’dan
doğan tek çocuğumdu. O günlerde 16 yaşındaydı. Bıyığı daha yeni terliyordu.
Okullar karışık diye onu bir oto elektrikçisinin yanına çırak olarak vermiştik.
Meslek öğrensin, elinde bir sanatı olsun istemiştik. Şehirde taksicilik yapan
ve benim gibi aynı adı taşıyan büyük oğlum Mehmet’in yanında kalır, hafta
sonlarında da buraya, köye gelirdi. 23 Aralık Cumartesi günü idi... O akşam bu
yörede bir yakınımızın düğünü vardı. Abdullah’ı bekledik, gelmedi. Gece düğüne
gittik. Düğün esnasında Maraş tarafından gökyüzüne alevlerin yükseldiğini
gördük. Maraş köye çok yakındı. Şehirden gelen otomatik silah sesleri susmak
bilmiyor, cayırtılar-takırtılar gecenin sessizliğini ve karanlığını yırtıyordu.
Düğün dernek kalmadı. Herkes evine çekildi. Bu böyle dört gün, dört gece sürdü.
Çocuk hala ortalıkta yoktu. 26 Aralık Salı günü ortalık yatıştı. Şehirde
taksicilik yapan büyük oğlum Mehmet, köye geldi. Ona, ‘şehirde ne var ne yok?’ diye sordum. Olanları anlattı. Çok kötü
şeyler olmuştu. Abdulah’ı da sordum. Bana ‘baba,
ben Abdullah’ı, daha Cuma’dan yolladım köye, gelmedi mi? Ben, onun burada
olduğunu sanıyordum’ deyince ben ‘eyvah’
dedim ve yüreğim cayır cayır yanmaya başladı. Annesini de bir telaştır aldı.
Yüreğimize ateş, içimize de kurt düşmüştü. Duramadık, kalktık Mehmet’in
arabasına binip Maraş’a gittik. Her yerde Abdullah’ı aramaya başladık...
Sabahı zor ettim. Uyudum mu uyumadım mı?
bilemiyorum. Hep kabuslarla uğraştım. Sabaha olur, olmaz yine yola koyulduk.
Ben tekrar hastahaneye gittim. Saat 09.00 olmuştu. Benim gibi kayıplarını
arayan birçok kişi vardı. Ortalık insan kaynıyordu. Hoparlörden bir ses duyduk.
‘Dikkat! Dikkat!.. aşağıda soğuk hava
deposunda... Buzhane de cenazeleri olanlar gidip alsınlar’ diye... Bunu
duyunca, birçok kişi gibi bende kooperatifin oradan aşağıya, depoya girdim. Her
taraf ceset dolu idi. Cenazesini alanlar dışarıdaki kamyonlara, komyonetlere
koyup götürüyorlardı. Görevliler yazıp-çizip cenazeleri sahiplerine teslim
ediyorlardı. Bende gittim, cesetlerin arasında oğlumu aramaya başladım.
Bulamadıkça da seviniyordum. Sonra dört, beş tane de üzeri kapalı tabut gördüm.
Kapaklarını açtım baktım. Hepside kadındı. Kapaklarını kapattım. Yine sevindim...
‘İnşallah olmaz’ diyede dua
ediyordum. Sonra ilerden üç dört kişinin geldiğini gördüm. Bir başka bölümden
çıkmışlardı. Onlara ‘oralarda başka
cenaze var mı?’ diye sordum. ‘Var’
dediler ve yanımdan geçip gittiler.
Ben bu seferde o tarafa yöneldim... Ama ayaklarım
gitmiyordu. Keşke onların arasında da olmasa... Keşke orada da bulamasam, diye
dua ediyordum. Sonra vardım gittim. Gördüğüme inanamadım. Abdullah’ım, küçük
yavrum, arslanım o cesetler arasında uzanmış, cansız yatıyordu. Baktım, bir
daha baktım. Aklıma gelen başıma gelmişti. Evet oydu... Cesetler arasından onu
çekip çıkardım. Yere çömeldim, başını kucağıma aldım... Yüzü tertemizdi ve bana
melekler gibi gülüyordu. Görünürde vücudunda yara da yoktu. Ama başını biraz
çevirdiğimde ensesinde arkadan yediği tek kurşunun yarasına gördüm. Kendimi
tutamadım, üzerine kapanıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ondan sonrasını
hatırlamıyorum. Beni çekip götürmüşler... Gidip bizimkilere haber vermişim.
Onlarda gelip cenazeyi teslim almışlar. Sonra köye getirdik ve cenazeyi toprağa
verdik. Allah (CC) mekanını cennet eylesin. Allah (CC) hiçbir babaya böyle
evlet acısı tattırmasın.”
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT: ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE
BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA
ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder