TÜRK MİLLİYETÇİSİ
ÜLKÜCÜ ŞEHİT SÜLEYMAN ÖZMEN
ŞEHİT
OLDUĞU TARİH: 23 MART 1970
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: ANKARA
DOĞDUĞU
YER: ÇORUM-SUNGURLU İLÇESİ
1948
doğumluydu. 22 yaşındaydı. Çevresindekiler
tarafından muti, sevecen, cana yakın ve vefalı biri olarak tarif edilen
Süleyman’ı, Annesi Emine Özmen onu şöyle anlatır: ‘’Oğlum Süleyman yetim
büyüdü; ama kendini çok iyi yetiştirdi. Tanıyanlar tarafından çok sevilirdi.
İlkokulu bitirmeden Kur’an’ı hatmetmişti. Akşam karanlık çökmeden evde olurdu.
Derslerini yapar, dizimin dibinde güzel sesi ile Kur’an okurdu.’’
Manevi değerlerine sıkıca bağlı olan Özmen, boylu poslu, yakışıklı bir
delikanlıydı. Prof.Dr.Turan Güven’in bir yazısında, Sultanahmet Camii’nde
kıldıkları bir cuma namazı öncesi, Gönenli Mehmet Efendi’nin hutbesinde
Özmen’in ağladığını anlatarak ondaki manevi derinliğe olan hayranlığını
belirtir.(I)
Aynı zamanda bir İstanbul aşığı olan Sultanahmet’li Süleyman’ın yolu,
üniversite tahsili vesilesi ile 1966 yılında Ankara’ya düşer. Ankara
Üniversitesi Ziraat Faültesi’ni kazanan Özmen, anasından aldığı helallikle ve
arkasından gelen dualarla çıkar İstanbul’dan. Henüz 18 yaşında tanıştığı gurbet
hayatı, çok sevdiği arkadaşları ve okumaya olan düşkünlüğü sayesinde adeta
cennete döner. Lâkin Süleyman için güzel günler çabuk geçer, Ankara o eski
güzelliğini kaybeder. 1968 yılının bahar aylarında öğrenci hareketlerinin
başlaması ile üniversite yılları, bir çok milliyetçi genç gibi, Özmen’in
üzerine de bir karabulut gibi çöker.
Yurt baskınları, fakülte işgalleri, boykotlar, sokak ortasında maruz kalınan
yaylım ateşleri, işkence odaları, enginizasyon misali kurulan halk mahkemeleri,
bombalamalar, dayak, zindan ve ölüm, hayatın sıradan bir parçası haline gelir;
vatanını milletini seven gençliğin karşısına kendini sosyalist diye adlandıran
Çin Komünizmi’nin paralı uşakları- Rus Çar’larının yerli işbirlikçileri çıkar
ve bu gençlerin okuma, barınma ve hatta yaşama haklarını gasp etmeye başlar.
Yıl 1970… Süleyman ve arkadaşları her türlü olumsuzluğa rağmen üniversite
yurtlarında barınmaya devam eder. Bir gece yurtların arasında ki meydanda
komünist militanların milliyetçi bir genci sıkıştırdığını gören Süleyman, hiç
tereddüt etmeden olaya müdahil olur ve arkadaşını kurtarır. Bu olayın
Süleyman’ın başına dert açacağından endişelenen dört arkadaşı, kısa bir süre
sonra Süleyman’ı da yanlarına alarak yurttan ayrılır ve eski Ziraat
Mahallesi’nde yeni bir binanın dördüncü katına taşınır.
OLAY
GÜNÜ:
(Ankara Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda devrimci-komünist öğrenciler Ülkücü
Öğrencileri sıkıştırmış, adeta rehin almışlardı. 3 gündür dışarıyla
bağlantıları kesilmiş, aç ve susuz kalmışlardı. Süleyman Özmen Ülküdaşlarına
yardım için Ankara Teknik Yüksek öğretmen okuluna18 Mart 1970 günü
ülküdaşlarıyla birlikte geldi. İçeride mahsur kalan ülküdaşlarına yiyecek
götürmek istedi. İki ülküdaşı da beraberindeydi. Peynir, zeytin, ekmek götürüyorlardı.
Devrimci-komünist militanlar ateş açtılar. Süleyman Özmen ağır yaralandı,
hastaneye kaldırıldı. 5 gün boyunca bütün çabalara rağmen
kurtarılamayarak 23 Mart günü Şehit oldu. Ülkü Şehitler Kervanının ilklerinden
oldu.)
Anarşinin kol gezdiği, Allahsız – devletsiz bir düzenin
kurulmaya çalışıldığı günlerde, göğsünü bu hayasızca akına siper eden bir avuç
genç, yeni taşındıkları evlerinde 17 Mart gecesi, ertesi gün Muharrem orucu
tutmak için sahura kalkarlar. Şiddetle çalan kapıyı hayır olması duasıyla açan
bu genç yürekler, Yüksek Öğretmen Okulu’nda ülkücü arkadaşlarının komünist
militanlar tarafından muhasara altında tutulduğunu öğrenir öğrenmez toparlanıp
yola koyulur. Tarihi Türk Ocağı binası önünde yapılan bir toplantı neticesinde
içinde Süleyman’ın da bulunduğu yaklaşık 300 ülkücü öğrenci, mahsur
arkadaşlarını kurtarmak için yola koyulur. Yanlarında bir toplu iğne dahi
bulunmayan bu gençlerden Özmen, polislerin gözü önünde, kızıl kurşunlar
tarafından sırtından vurulur ve yetmezmiş gibi kız yurdundan atılan taşlardan
biri suratına isabet edip onu ağır yaralar.
Numune Hastanesi’ne kaldırılan Süleyman, beş günlük hayat mücadelesinin
ardından ülküdaşlarının kapısı önünden ayrılmadığı hastahane odasında, 23
Mart’ta, pazarı pazartesiye bağlayan gecenin sabahında, 22 yaşında, hayatının
baharında ulaşır şehitlik mertebesine. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun tabiri
ile ‘’Büyük Turan Ülkücüsü Süleyman Özmen’’, arkadaşlarını kurtarmaya gider
iken, fakülte kantininde bulduğu birkaç çekirdeksiz üzümle yaptığı sahurun
ardından niyetlendiği orucunu, 5 gün sonra, yedi kat göklerden gelen şehadet
şerbeti ile açar.
Özmen’in vefatının ardından Ziraat Fakültesi’nde büyük bir tören yapılır.
Açılış konuşmasını yapan Ziraat Fakültesi Dekanı Şehabettin Elçi’nin ardından
MHP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer bir konuşma yapar. Taşer’in:” Süleyman
hayatının başındaydı. Ne kapitalist ne burujuvaydı. Hepimiz için öldü. Süleyman
sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır’’ diyerek sonlandırdığı konuşmasının
ardından kürsüye gelen Ülkü Ocakları Birliği Genel Başkanı İbrahim Doğan,
konuşmasında adeta yemin eder gibi ‘’Bu topraklar boyanmadıkça kana, bu
kılıçlar girmeyecektir kına’’ der. Sonrasında büyük bir kalabalığın (kimilerine
göre bir kilometreyi geçen bir kortejin) omuzlarında Hacı Bayram Camii’ne
getirilen Özmen’in, cenaze namazı kılınır ve onlarca ülkücünün refakatinde
İstanbul’a uğurlanır. Gece 23:30 sularında İstanbul’a ulaşan Özmen’in tabutu
kendisi için hazırlanan yere konulur. Sabaha kadar tabutun başında ülüdaşları nöbet
tutarken diğer taraftan Yüksek İslam Ensitütülü öğrenciler Kur’an-ı Kerim okur.
İstanbul’da da gerçekleştirilen çeşitli törenlerin ardından Eyyüp Sultan
mezarlığına defnedilen Özmen, böylece Türk-İslam Ülkücüleri’nin kutlu şehitleri
arasında ilk sıralarda yerini alır.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
